ÖZGEÇMİŞ
Cevat AYHAN, 1938 yılında Sakarya’nın Akyazı ilçesinde doğmuştur. Babası, Süleyman Bey, annesi ise Gülnar Hanım’dır.
İlkokulu 1946-1951 yıllarında Sakarya’nın Akyazı ilçesinde okumuştur. 1952 yılında Adapazarı Ortaokuluna kayıt yaptıran Cevat AYHAN 3 senenin ardından Devlet Parasız Yatılı Okulu Sınavını kazanarak Kütahya Lisesi’ne gitmiştir. Üniversite sınavında Teknik Üniversiteyi kazanarak Makine Mühendisliği eğitimini almaya hak kazanmıştır. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği’nde Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) bursu ile 5 sene boyunca eğitim görmüştür. Üniversite eğitimini tamamlamasının ardından 6 ay boyunca TCDD bünyesinde çalışmıştır. Vatani görevini yapmak üzere 1964 Ekim ayında askere gitmiştir. Balıkesir Ordonat Okulu Yedek Subay Okulunda 6 ay eğitim aldıktan sonra Deniz Kuvvetleri Çanakkale Boğaz Komutanlığı’nda askerlik hizmetini tamamlamış ve 1966 yılının Ekim ayında terhis olmuştur.
Askerlik görevinden bir sene sonra İzmit Tüpraş Rafinerisi’nde (İPRAŞ) proje mühendisi olarak görev almış, 16 Ekim 1968’de Eczacı Nurşen Hanım ile evlenmiştir.
Hemen akabinde Müsteşar Turgut Özal Bey’in ekibinde Ankara’da Devlet Planlama Teşkilatı Teşvik Uygulama Dairesinde çalışmaya başlamıştır. 1970 yılında Recai Kutan’ın daveti ile Türk Mühendislik, Müşavirlik ve Müteahhitlik Anonim Şirketi’ne (TÜMAŞ) dahil olmuş ve burada hizmetlerde bulunmuştur. TÜMAŞ’ta Yarımca Petro Kimya’daki çalışmalar da olmak üzere Türkiye’de ilk sayılacak çok kıymetli projelere imza atmıştır.
1974 MSP-CHP Hükümeti’nde Sanayi Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevinde bulunmuş ve 20 Nisan 1976’da Türkiye Zirai Donatım Genel Müdürlüğü görevine atanmıştır.
Bu dönemde tarım üreticilerine dönük çok sayıda çalışma icra etmiş olup traktör üretimi konusunda da ciddi katkıları olmuştur. 1978 yılında Zirai Donatım Genel Müdürlüğü görevinden ayrıldıktan sonra daha sonra Milli Görüş hareketinde yer alan partilerden Refah Partisi’nin de kuruluş aşamasında ofis olarak kullanılacak olan kendisine ait SAMTAŞ Mühendislik Müşavirlik firmasını kurmuştur. Bu firma ile yıllarca mühendislik faaliyetlerini yürütmüştür. 1979 yılı Aralık ayında tek çocuğu olan Ömer Abdullah isimli bir oğlu dünyaya gelmiştir.
1991-2002 dönemleri arasında Refah Partisi’nden 19,20 ve 21.dönem Sakarya milletvekili olarak mecliste yer alan Cevat AYHAN, Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN başbakanlığında kurulan 54. REFAHYOL Hükümeti’nde Bayındırlık ve İskan Bakanı olarak hizmetlerde bulunmuştur. 1 yıl süren bakanlığı döneminde yaptığı hizmetleri çok büyük takdir görmüş olup bilhassa İstanbul-Ankara yolunun çileye dönüşmüş olan Bolu Dağı geçişinde yapılan çalışma ile gönüllere taht kurmuştur.
Siyasi hayatına Refah Partisi’nden sonra Milli Görüş’ün devam partileri olan Fazilet ve Saadet Partileri’nde devam etmiş olup Prof. Dr. Necmeddin ERBAKAN’ın yakın çalışma ekibinde yer almıştır. Siyasi hayatında sürekli aynı çizgiyi koruyan Cevat AYHAN son olarak Saadet Partisi’nde Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulunmuştur.
Siyasi hayatında Milli Görüş’e muhalif olan partilerin milletvekillerinin dahi dürüstlüğünü, çalışkanlığını, üretkenliğini ve nezaketini açık yüreklilik ile teslim ettiği bir kişiliğe sahiptir.
Kendisi, içerisinden çıktığı Sakarya halkı tarafından da apayrı bir yerde tutulmakta, yaptığı hizmetlerin şükranla ifade edildiği örnek bir hizmet adamıdır.
Cevat AYHAN, Saadet Partisi GİK üyesi ve Genel Başkan yardımcılığı görevinde bulunuyorken 2010 yılında beyin kanaması geçirmiştir. 8 yıl süren uzun bir tedavi sürecinin ardından 7 Mayıs 2018’de Ankara’da tedavi gördüğü hastanede ebedi aleme irtihal etmiştir.
AİLE GELENEĞİ, ÇEVRESİ VE EĞİTİMİ
Cevat AYHAN, Süleyman Bey’in 3 oğlundan en büyüğü olarak dünyaya gelmiştir. Babası Trabzon’un Of İlçesine bağlı Topaklı köyünde doğmuştur. Rus İşgali sürerken Süleyman Bey babası ile birlikte Sakarya’nın Akyazı ilçesine göç etmiştir. Süleyman Bey, İlçe Özel İdaresinde civar köylere giderek oralardan vergi tahsilatı ile görevli tahsildar olarak görev yapıyordu. Daha sonra malulen emekli olmuş ve 1965 yılının Ekim ayında rahmetli olmuştur. O tarihten sonra Cevat AYHAN kardeşlerine hem abilik hem babalık yapan bir aile reisi olarak ailesine bakmıştır. Annesi Gülnar Hanım ise Kafkasya’dan Akyazı’nın Kepekli Köyüne göç etmiş Çerkes bir aileye mensuptur. Süleyman Bey ile evlendikten sonra komşu köy olan Çıldırlar Köyünde yuva kurmuşlardır.
İlkokulun 3 senesini Kepekli köyünde okuyan Ayhan, son iki yılı Akyazı merkezde Konuralp İlkokulunda tamamlamış ve Adapazarı Ortaokulu’nda eğitimini sürdürmüştür.
Ortaöğretim tahsili boyunca yaz tatillerinde Adapazarı Şeker Fabrikası Pancar Muhasebe biriminde gönüllü olarak çalışmıştır. 1955 yılında Adapazarı’nda lise olmadığı için Devlet Parasız Yatılı Okulu sınavına girmiş ve Kütahya Lisesinde burslu olarak okumuştur. Sakarya Arifiye İstasyonundan trene binmek suretiyle ilk defa ailesinden uzaklaşmış ve gurbet yolculuğuna başlamıştır. Kütahya Lisesi’nde önemli arkadaşlıklar kurmuş ve bu arkadaşlıkları devam ettirmiştir. Bu dönemin Kütahya’sı 25.000 nüfuslu, bir veya iki katlı eski evlerden oluşan, tarihi yapıları çok olan bir Anadolu şehri idi. Lise son sınıfa geldiğinde Fen ve Edebiyat arasında tercihte zorlanmış olsa da mühendisliğe olan tutkusu onu fen şubesine yöneltmişti. Bununla birlikte edebiyat, tarih ve kültür dersleri de ilgisini çekmekteydi. Ayrıca lise yıllarında Varlık, Forum ve Yücel gibi dergileri okurdu. Ayhan, tatillerde köyde geçirdiği zamanlarda da yaşıtlarından ziyade kendinden büyük insanların meclislerinde yer almayı tercih etmiştir.
Lise yıllarında CHP’nin Kütahya İl kongresine arkadaşı İsmail Hakkı Akın ile gitmiş, orada Prof. Dr. Hasan Reşit Tankut ve Tahsin Banguoğlu’nu dinlemişti.
Yine lise yıllarında 1957 seçimlerinde yaz tatilinde köyde iken Akis mecmuasındaki bir yazıda mevcut siyasetin İslam ile mesafesine şahit olmuştu. Ayhan bu yazının siyasi tercihini belirlemesinde önemli bir etkisi olduğunu belirtirdi.
1958 yılında Kütahya Lisesinden mezun olmuş ve sevdiği, anılar biriktirdiği Kütahya’ya veda etmişti.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girme hakkı kazansa da İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesi’ne kayıt yaptırmıştı. O yıllarda İstanbul, 1.5 milyon nüfuslu, iki üniversiteye sahip ilim, ticaret ve tarihle dolu bir şehirdi. İTÜ’de Kahraman Emmioğlu, Ertan Yülek, Bahri Zengin, Hüseyin Kami Büyüközer, İmdat Akmermer, Turhan Utku ve Halit İlhan gibi arkadaşlarıyla bir fikir grubu oluşturmuştu. Bu arkadaş grubu ile Muhammed Hamidullah, Nurettin Topçu, Peyami Safa gibi fikir adamlarının konferanslarına katılmış ve bu vesile ile yeni arkadaşlıklar kurmuştu. Siyasetin karıştığı ve ideolojik karşıtlıkların yoğun olduğu bu yıllarda Necip Fazıl ve Ali Fuat Başgil’i ziyarete gitmişler ve fikirlerinden istifade etmişlerdir. Üniversite yıllarında Milli Türk Talebe Birliği ve Aydınlar Ocağındaki konferanslarda medeniyetimizi ve kimliğimizi tanımada rehber olarak gördüğü Nihat Sami Banarlı, Mehmet Kaplan, Nurettin Topçu, Sebahattin Zaim, Faruk Kadri Timurtaş, Tarık Buğra, Ahmet Kabaklı, Ali Nihat Tarlan gibi entelektüelleri dinleme fırsatı bulmuştur. Bunun yanında Mehmet Şevket Eygi’yi de sık sık ziyarete giderdi.
Üniversite yıllarını önemli ilim adamlarından istifade ile geçiren Ayhan, bir bakıma fikri olarak yoğrulmuştu.
Hem önemli ölçüde okumalarda bulunmuş hem de ilim halkalarından nasibini almıştı. Bu dönemde Mehmed Zahid Kotku (R.A.) önderliğinde kurulan Gümüş Motor Fabrikası’nın kuruluş sürecinde yer almış ve Türkiye’nin sanayileşme sancılarına şahit olmuştu. Fabrikayı kuran o dönem üniversitedeki Motor Kürsüsü hocalarından Doçent Necmettin Erbakan’dı. Necmettin Erbakan ve arkadaşlarının sanayileşme üzerine verdiği konferanslar yerli otomobil üretimi için projelerin başlamasına da vesile olmuştu. Erbakan hoca ile üniversite döneminde başlayan bu ilişki bir ömür boyu Milli Görüş davası altında memleket hizmetine dönüşmüştür.
Eğitim hayatı boyunca İngilizce eğitimini çok önemsemiş ve sürekli bu konuda gayret göstermiştir.
Sonrasında da bunu canlı tutmak için sürekli Newsweek gibi yabancı yayınları takip etmiş ve BBC’den her gün mutlaka akşam haberlerini dinlerdi.
ÇALIŞMA HAYATI
Üniversiteyi bitirdikten sonra burslu olarak çalıştığı TCDD’de çalışma saatlerinde Cuma namazına gitmek istediğinden o saatlerin ücretini almak istemeyerek hayatı boyunca ön planda tutacağı hak ölçüsünün önemli bir örneğini göstermiştir.
Askerlik görevinden sonra TCDD’ye dönmek istemediğinden, aldığı bursu kuruma geri ödeyip, başarılı olabileceğini düşündüğü bir hedefin peşinden gitmek istemiştir.
Gazetedeki iş ilanlarına yaptığı müracaat neticesinde İzmit’teki İPRAŞ’tan davet almış ve mülakatın ardından Ekim 1967’de işletme ve tevsi yatırımında proje mühendisi olarak görevine başlamıştır. Ayhan İPRAŞ’ta iken nişanlanmış, 1968 Ekim’inde evlenerek Nurşen Hanım ile Ankara’ya yerleşmiş ve Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT) işe başlamıştır. DPT’de o dönemlerde Yusuf Özal, Ekrem Pakdemirli, Temel Karamollaoğlu ve Bahri Zengin gibi isimlerle birlikte Türkiye’nin sanayileşmesi ve kalkınması yolunda önemli çalışmalara imza atmışlardır. Ankara’da bulunduğu bu dönemde üniversite döneminden beri bağlı oldukları Mehmet Zahit Kotku Hocaefendinin ziyaretleri olur; misafir oldukları evlerde sohbetlere katılıp istifade ederlerdi.
DPT öncülüğünde mühendislik ve müşavirlik çalışmalarının ileri düzeyde gerçekleştirilmesi maksadıyla 1969 yılında TÜMAŞ (Türk Mühendislik ve Müşavirlik A.Ş.) adıyla firma kurulmuş olup bu firmanın başına Mehmet Recai Kutan getirilmiştir. Kutan çalışkanlık ve fedakârlık gibi önemli meziyetlere sahip olduğunu düşündüğü Ayhan’ı birlikte çalışmak maksadıyla davet etmiştir. Cevat AYHAN, aynı zamanda Kutan’ın TÜMAŞ’a davet ettiği ilk mühendisti. Bu durum hem aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu hem de Cevat Ayhan’ın nitelikli bir mühendis olduğunu da göstermekteydi (Milli Gazete 2018). Burada çok önemli projelere imza atılmıştır. Özellikle Yarımca Petro Kimya’da yapılan çalışmalar Türkiye’de ilk olma özelliğine sahiptir.
TZDK – Türkiye Zirai Donatım Kurumu Genel Müdürlüğü
1944 yılında bir kamu iktisadi teşebbüsü olarak kurulan TZDK’nın temel amacı tarımsal üretimi artırmaktı. Kapsamında tarım üreticisine dönük faaliyetler bulunan bu kurum gübre, tarım kimyasalları ve üreticiler için traktör üretimi gibi birçok amaçları da bulunmaktaydı. Özellikle Türkiye ekonomisinde başat bir sanayi kuruluşu olmuş, tarım aletlerinin üretiminde ve üreticilere tedarik edilmesinde önemli bir yere sahipti. Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ın da imzasının bulunduğu Bakanlar Kurulu kararı ile 20 Nisan 1976‘da çıkan Resmi Gazete ile Makine Yüksek Mühendisi Cevat AYHAN’ın bu göreve ataması gerçekleşmişti. Bu kurumda yardımcısı Hasan Celal GÜZEL idi. Birlikte kurumu Türkiye’nin en önemli kuruluşlarından biri haline getirdiler (Milli Gazete 04.12.2018). Türkiye’nin kalkınması ile ilgili bu kuruluşta önemli adımları olmuş olup meclis kürsüsünde de şöyle bir hatırasını paylaşmıştır:
“1976-1978 Türkiye Zirai Donatım Kurumu Genel Müdürüyüm; o zaman, 4 milyon ton gübre kullanılırdı ve bunun yüzde 60'ı, 70'i ithal edilirdi.
Bu, 100 milyonlarca dolarlık gübre ithalatını da, hep Yunan armatörler, İtalyan armatörler ve yabancılar yapar. Bizim Armatörler Birliğini çağırdık -Ziya Kalkavan da içlerinde- "taşıyın bu malları" dedik; onlar da "taşıyalım" dediler ve tabiî, önümüze şu çıktı, efendim armatörlerin bir kısmı mafyadır, şudur budur diye birtakım ifadeler... Söylediğim şudur Genel Müdür olarak "armatörlerin içinde mafya varsa, bunlarla güvenlik güçleri mücadele eder; benim işim, gübreyi taşıtmaktır." Şimdi hükümete dönüp söylüyorum; Vergi Kanunuyla ihtilafı olan firma varsa, yatırımcı varsa, bununla uğraşmak ilgili dairenin işidir, Maliye Bakanlığının işidir. Mahkemeye verir, vergisini alır, almaz, ihtilafı çözer, uzlaşır; ama, siz, Vergi Kanunuyla, Devlet İhale Kanunu’yla, Kurumlar Vergisi Kanunuyla, şununla, bununla, burada saydığım, herhangi bir takanağı olan, ilişkisi olan, takıntısı olan firmaya teşvik belgesi vermezseniz, yatırım yapmasına izin vermezseniz, kime yatırım yaptıracaksınız? Türkiye'yi sadece fukaralığa mahkûm edersiniz.” (Genel Kurul Tutanağı, 21. Dönem 1. Yasama Yılı, 35. Birleşim 20 Temmuz 1999 Salı)
Türkiye’nin kalkınması ve kendi ayakları üzerinde dışa bağımlı olmayan bir ekonomi hayali zihninden hiç çıkmayan Ayhan, genel müdürlüğü döneminde ilginç bir olaya imza atmıştır.
Öyle ki Avusturya’dan Steyr marka traktör alınıp, bütün parçalarının söktürülüp Türkiye’nin her tarafındaki sanayi şirketlerine haber yollanmıştır. Bu şirketlerden kim hangi parçayı üretecekse o parçalar üzerine anlaşmalar yapılmış, ürettirilmiş, tekrar yüklenerek Steyr firmasına gönderilmiş ve o traktörün patenti alınıp Sakarya’da kurulan fabrikada yerli Başak Traktör olarak üretilmesi sağlanmıştır. Ayrıca Urfa ve Edirne’de tarım aletleri fabrikaları kurarak o dönemde tarımsal mekanizasyonla ilgili çok ciddi atılımlar sağlanmıştı.
SAMTAŞ Mühendislik Bürosu- Refah Partisinin Kuruluşu
1978 yılında Ankara’da Meşrutiyet Caddesinde kurduğu şirket, yatırım yapacak firmalara mühendislik, müşavirlik hizmeti vermekteydi. Bu firmada işveren olarak bulunan Cevat AYHAN, çalıştırdığı kişilere bir işverenden ziyade ağabey olarak yaklaşırdı. Onların kişisel gelişimlerine son derece önem verir, sadece kendileri ile değil aileleri ile de ilgilenirdi. Yanında çalışan kişilerin İslami bilgilerinin artması için de elinden geleni yapardı. Bunun yanında hak ettikleri maaşı hiçbir zaman 1 gün bile geçirmeden öderdi. İş ahlakı açısından da son derece disiplinli, çalışkan ve üretken bir yapısı vardı. Yapılan her işin düzgün olmasını isterdi ki bir gün yanındaki kişiyi kırtasiyeye elindeki kitapçığın belli sayfalarını fotokopi çekilmesi için göndermişti. Her defasında eksik, silik sayfaların olduğunu gördüğünde düzelttirmek için o kişiyi 5 defa tekrar gönderdiği olmuştu. Ayhan’ın bu olaydaki amacı, yapılan işin hakkının verilmesini sağlamaktı.
Refah Partisi için kuruluş aşamasında bir yer tutulamamıştı.
Bunun için SAMTAŞ’a ait bir oda Cevat AYHAN tarafından partiye tahsis edilmişti. O dönem kuruluş işlemleri Erbakan Hocanın siyasi yasaklı olması sebebi ile Ahmet Tekdal öncülüğünde bu odada gerçekleştirilmişti. Yaklaşık 6 ay süren kuruluş çalışmaları esnasında bu şirket tarihe tanıklık etmişti.
Bayındırlık ve İskan Bakanı olduğunda sahip olduğu şirketin yetkisini hiçbir ticari gelir elde etmemek kaydı ile tamamen yanında çalışan Ahmet Beye vermişti.
Ama yine de şirketin durumunu da takip etmeyi ihmal etmezdi. Ahmet Bey şirket ile ilgili süreçleri belirli günlerde kendisine aktarırdı. Bu görüşme Bakanlıkta, sabah namazından sonra personeller gelmeden önce mesai saati dışında yapılırdı ve bakanlıktaki çalışma saatlerinin etkilenmemesine özen gösterirdi.
SİYASET ÜSLUBU
Cevat Ayhan’ın kimliğinin temelleri ailede ve sonrasında İstanbul’da üniversite hayatında tanıştığı Mehmet Zahid Kotku ile atılmış ve üslubuna çok etkisi olmuştur. Kendisi muhatabı ile alçak sesle konuşur ve karşısındakinin de alçak sesle konuşmasını isterdi. Herhangi bir sebeple muhatabını incitmemek için özenle kelimelerini seçerdi.
Cevat Ayhan, hayatında mütevazi kimliği ile dikkat çekmektedir. İller arası seyahatlerde araç kullanırken aracın hızlı kullanılmamasını ister, bir seyahatte hız ihlali sebebi ile polis çevirince yanındakilere kesinlikle bakan ya da milletvekiline ait bir araç olduğunu söylememelerini ikaz ederdi. Bir ceza tahakkuk ettiğinde cezanın uygulanmasında hiçbir şekilde görevlileri etki altına almaz ve gereğinin yapılmasını isterdi.
Mütevazilik kimliğinin yanında istişareye oldukça önem vermekteydi.
Siyasi görevleri, milletvekilliği, bakanlığı dönemlerinde il ziyaretlerinde o ilin Vali, Belediye Başkanı ve tüm siyasi partilerin il başkanlıklarını, esnaf, ticaret ve ziraat odalarını da mutlaka ziyaret eder notlarını alırdı. Buradaki problemleri dikkate alarak gerekli hususlar ile ilgili çözümler için konuyu mutlaka ilgilisine delege eder ve takip ederdi. Kendisini başarıya ulaştıran en önemli etkenlerden birisi de tetkik ve takip özelliğiydi. Sadece siyasi hayatında değil, aile ve çalışma çevresi ile ilgili konularda da aynı hassasiyeti gösterirdi.
Her zaman halkın içinde bulunmaya özen gösterir, siyasilerin sorunların çözümü için halkın sorunlarını yerinde görmesi gerektiğini söylerdi. Kendisinden talep edilen bir iş için mutlaka ilgili kurumun rutin süreçlerini işletmelerini, şayet bir adaletsizlik veya tıkanma durumunda yardımcı olabileceğini belirtirdi.
Son derece sade yaşardı. İki ceket iki pantolon ve bir yelek diktirirdi. Genelde hep o kıyafetleri giyerdi.
İmkanları vardı ama mütevazi yaşamı öncelerdi. Davetlerde asla boy göstermez, fotoğraf karelerine girmekten imtina ederdi. Bakanlık döneminde 1 yıl boyunca ne dışardan yemek söyledi, ne de yemekhanede yemek yerdi. Kepekli ekmek, bir miktar beyaz peynir ve bir Amasya Elması ile öğle yemeğini geçiştirirdi. Hiçbir zaman gösterişe prim vermez, bütün çalışmaların Allah’ın rızasını kazanmak amacı ile yapılması gerektiğini söylerdi. Cevat Ayhan mütevaziliğinin yanında ayrıca yardım severliği ile de anılmaktadır. Hem akrabalarının hem de toplumun sosyal ihtiyaçları ile yakinen ilgilenir ve elinden geleni yapardı.
Her zaman milletin hakkını korumuş, har vurup harman savurmamış ve elindeki kaynakları dikkatli kullanmıştır.
Özellikle kamu harcamaları konusunda “kamuda çalışan bir kişi çayının yanındaki şekerden bile nasıl tasarruf edeceğini düşünmeli” derdi. Kendinden önceki dönemlerde Onur Kumbaracıbaşı’nın Bayındırlık Bakanlığı döneminde zırhlı bir Mercedes makam arabası alınmış, seçim döneminde takla atmış ve hurdaya çıkmıştı. Cevat Ayhan’ın bakanlığında yedek araç olarak kullanılan 1988 model eski bir araç makam aracı olarak kullanılmaya başlanmış ve bu araç da sık sık yolda kalır, arıza yapardı. Yakın hizmetinde bulunanlar bir araba alınmasını istese de buna verilecek parayı milletin hizmetine ayırmak lazım diye reddeder, gerekirse kendi şahsi arabasını kullanabileceklerini ifade ederdi.
Ailesinin sağlık konularında bile yüksek hassasiyet ile hareket eder, kamu hakkını her şeyin üzerinde tutardı. Konuyla ilgili bir yakını şöyle bir anı nakletmiştir: Eşinin bir rahatsızlığı sebebi ile ciddi bir ameliyat geçirmesi gerekiyordu. O dönem yurt içinde tedavisi mümkün olmayan hastalıklar için devlet yurt dışında tedavi imkânı sağlamaktaydı. Ankara Numune Hastanesi gibi hakem hastanelerden alınacak “Türkiye’de yapılamaz” raporu ile bu tedavinin masrafı devlet tarafından karşılanıyordu. Siyasi gücü ile bu raporu alabileceği halde tenezzül etmemiş, bakanlığı bittikten sonra evini satıp eşini yurt dışında tedavi ettirmişti.
Görevi ile ilgili kimseden hediye almamaya özen gösterirdi. Bazen bırakıp gidenler olduğunda personele bırakır, kesinlikle evine götürmezdi. İş adamı ve müteahhitlerle ilişkilerinde mesafeyi her zaman korur, makamını hiçbir kişisel menfaat aracı olarak kullanmazdı.
Mesai kavramı olmadan çok yoğun bir tempo ile çalışırdı.
İl dışı seyahatlerden döndüğünde dahi Bakanlığa uğrar en azından 1-2 saat çalışır öyle eve dönerdi. Çoğu zaman özel kaleminden bile önce Bakanlığa gelirdi. İlinde veya Türkiye genelinde kendisini ilgilendiren bir olay yaşandığında bizzat ilgilenir ve takip ederdi. Bakanlığı döneminde Afyon ve Çorum depremleri olmuştu. Kalıcı konutların inşası ve afet yönetim süreçlerini her gün o bölgede bulunan yetkililerden rapor ister, bizzat kendisi takip ederdi.
Bir diğer önemli özelliği ise adaletli bir siyasetçi, yönetici olmasıdır. Bunun en iyi örneği, bakanlık döneminde İller Bankası’nın belediyelere aktarmış olduğu gelirleri parti ayrımı yapmaksızın adaletli bir biçimde dağıtmasıdır. Kendi seçim bölgesi Sakarya’da bütün seçimlerden sonra her zaman en çok ilgiyi en az oy aldığı köy ve mahallelere göstermiştir.
Görev yaptığı makamlarda liyakate çok önem verdiği bilinmektedir. Farklı görüşe sahip insanları da ciddi bir şekilde çalıştırır, o insanları kazanmanın beraber çalışmaktan ve hal ile örnek olmaktan geçtiğini söylerdi.
Kendi siyasi görüşüne yakın olsa bile layık olmayana görev vermez, işini yapmayanı asla affetmez, makamına mal olacağını bilse bile hakkı üstün tutardı.
Kamuda üst makamlarda görev alan, milletvekili olan tanıdıkları kendisine gelip tavsiye istediklerinde, kendilerine ilk olarak şu telkinde bulunurdu: “İlk önce oturduğun bu koltuğu sevmeyeceksin, Allah’a da bu koltuğu bana sevdirme diye sürekli dua edeceksin. Sonra yaptığın işte millet ne der diye değil Allah razı olur mu diye düşünerek aşk ve şevk ile çalışacaksın.”
Siyasi ve ticari hayattaki çalışmalarını eve taşımaz, bu konular ile çevrelerindekilerini etkilemek istemezdi. Dedikodu ve gıybetten uzak durmaya çalışır, biri hakkında yanında kötü bir şekilde bahsediliyorken eliyle işaret ederek konuyu kapatmasını isterdi. Çevresi ile ilişkilerinde en önemli prensiplerinden biri de fitne ve dedikoduya mahal vermemek için “bir konu birisine lazım değil ise onu söylemeyeceksin” derdi.
SİYASİ ÇALIŞMALARI
Siyasi hayatının başlangıcı, üniversite yıllarında Necmeddin Erbakan ile tanışmasına dayanmaktadır. Üniversite döneminden sonra Planlama’da birlikte çalıştığı arkadaşları ile Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Konya bağımsız adaylık sürecine destek vermiş, Türkiye’de siyasete yön verecek bir hareketin doğuşunda yer almıştı.
Sonrasında kendi seçim bölgesi olmamasına rağmen Erbakan Hoca’nın emri ile MSP’den 1976 yılında Balıkesir’den milletvekili adayı olmuş ve %17 oy almıştı, ancak meclise girememişti.
Bu çalışmaya teşkilat mensuplarının yanı sıra farklı dünya görüşüne sahip olmasına rağmen yaşayışı ile örnek olduğu çok fazla dostu da katılarak destek olmuştu. Cevat AYHAN Ekim 1991 Genel Seçimlerinde Sakarya Milletvekili olarak ilk defa meclise girdi. 1991-2002 yılları arasında 19, 20 ve 21. Dönemlerde Sakarya milletvekilliği hizmetinde bulunmuştu. 20. Dönemde 54.Hükümette Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yaparak tüm yurtta hizmet imkânı elde etmiş ve bunu büyük bir titizlik ve örneklik ile tamamlamıştı.
Milletvekilliği süresince her hafta sonu Perşembe akşamından seçim bölgesi Sakarya’ya gelir, o hafta sonu mutlaka en az 7-8 köy ziyareti ve esnaf ziyareti yapardı.
Her bir köyün ve mahallenin sorunlarını bizzat takip eder, neticesini de muhtara bildirirdi. İlin her görüşe sahip kanaat önderleri ile istişare eder, fikirlerini alırdı.
TBMM Genel Kurulunda bir dönemde en fazla söz alıp konuşma yapan milletvekili olarak bilinmektedir.
O dönem mecliste bulunan 38 milletvekilinin gayretli çalışmaları bir dönem sonra yapılacak genel seçimlerde Refah Partisi’ni iktidara taşımıştır.
Ayhan’ın Milli Görüş’ünde temel felsefesi olan sanayi yatırımlarına ve özellikle savunma sanayiine önem veren bir siyasetçi olduğu bilinmektedir. Belediye ziyaretlerinde başkanlara sanayi için uygun arsaların altyapı olarak hazırlanıp iş adamlarına üretim için tahsisi için tavsiyelerde bulunurdu. Üretime yönelik yapılan yatırımların atıl bırakılmasından her zaman rahatsız olurdu. Türkiye’nin her tarafında üretime yönelik yatırımların devlet eliyle tekrar başlatılması için sürekli bir çaba içerisindeydi. Savunma sanayi ile ilgili millileşme düşüncesini her platformda dillendirirdi. TBMM bünyesinde sürekli Bütçe Plan ve Savunma Sanayi Komisyonlarında görev alarak bu sürece en aktif katkıyı sağlamıştır. Güney Kore, Japonya ve Almanya’nın kalkınma modellerini anlatır ve örneklendirirdi.
Ayhan bakanlığı döneminde Türkiye’nin kritik bölgelerindeki karayolu sorunları için çözümler üretmiştir. Özellikle Bolu Dağı çift yol geçişi, Bilecik Gülümbe geçişi, Karadeniz Sahil Yolu, Karasu Yolu gibi projeleri 1 yıl gibi kısa bir sürede tamamlamıştır.
Devletin yaptığı tüm yatırımlarda verimliliğe önem vermiştir.
Bakanlıkta verilen ihalelerde yeterliliği olan bütün firmaların girmesini sağlar ve en uygun maliyetle söz konusu ihalelerin neticelenmesi için azami gayret ederdi. Bu sayede kaynakların en verimli biçimde kullanılmasını sağlardı. Ülke ekonomisinde israfın azaltılması hatta ortadan kaldırılması ile ilgili büyük emekleri olmuştur. Kendisinin bu duruşu kendisine bağlı bütün idarelerde de aynı düşüncenin hâkim olmasının önünü açmıştır.
Bakanlık görevi sırasında özellikle kurumsallaşmaya çok önem vermiş, var olan ekiple ve liyakatli kişilerle çalışmaya devam etmiştir. Farklı aracılar ile kendisini sıkıştıran müteahhitlere “istenirse görevi bırakırım ama sizin bu talebinizi yerine getiremem” restini çektiği çok olmuştur. Görev yaptığı dönemde farklı cemaat ve gruplardan kendisine yaklaşmak isteyen, görev talep eden kesimlere mesafe koymuş olan Cevat Ayhan bu çalışmaları kendisine yakın ve uzun süredir beraber çalıştığı kadrosu ile gerçekleştirmeyi uygun görmüştür.
Hem ekonomik hem de diğer gelişmeleri günlük olarak çok sıkı bir şekilde takip eden bir siyasiydi.
Okumaya ve araştırmaya çok önem verirdi. Okumalarını sadece bir kesimden değil her kesimden yapmaya özen gösterirdi. Düzenli olarak Milli Gazete, Cumhuriyet, Milliyet ve Dünya gazetelerine aboneydi. Sakarya yerel gazetelerinin de hepsini alırdı. Aracı kendisi kullanırken yanındakilerden mutlaka sesli bir şekilde kendisine gazete okumasını ister, eğer başkası kullanıyorsa da bütün yolu okuyarak geçirirdi. Meclis kütüphanesini en çok kullanan vekillerden birisiydi. Araştırmadan konuşma yapmazdı.
Gazeteciler ile ilişkisinde mesafeli davranan bir siyasetçi olmuştur. Duruşu ile birçok farklı çevrenin dikkatini çeken bir devlet adamı olmuştu.
Cevat Ayhan’ın sahip olduğu potansiyel ve parti içindeki ağırlığı sebebi ile yerli-yabancı gazeteciler ve büyükelçilikler sık sık Ayhan’la görüşme talebinde bulunurlar, kendisi bu kişilere Refah Partisi’nin hedefleri ve ekonomi politikaları hakkında bilgiler verirdi.
Devletin itibarini düşünerek hareket eden bir siyasetçiydi. İngiltere’den gelen bir davet ve bazı temaslar için seyahat planlandığında kendisinden vize isteyen İngiltere Büyükelçiliğine tepki göstermiş “Bir bakandan vize istenerek Türkiye’nin devlet itibarına yapılan bu saygısızlığı kabul edemem” diyerek seyahati iptal etmişti.
VEFA ve SAADET PARTİSİ
Refah Partisi’nin kapatılıp Fazilet Partisi sürecinde fikri ayrılıklar ortaya çıkmış ve parti bölünmüştü. Fazilet Partisi’nin de kapatılmasından sonra Erbakan Hocanın çekirdek kadrosu hariç tüm teşkilatlar bölünmüş, belediyelerin ve teşkilatın çoğu Ak Parti’ye geçmişti. Bu koşulda Cevat AYHAN üniversiteden beri yanından ayrılmadığı hocasını bırakmamış, dünyevi imkanları tıpkı hayatı boyunca elinin tersiyle ittiği gibi muhtemel bir bakanlığı da önemsememiş ve Milli Görüş davasına ve Erbakan Hocaya vefakâr bir tutum sergilemişti.
Recai Kutan Genel Başkanlığında girilen 3 Kasım 2002 seçiminde %2,5 oy sonucu kimsenin beklemediği bir sonuç olup herkeste tam bir şok etkisi yapmıştı.
Sonrasında 2003 yılında Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Genel Başkanlığı ile birlikte Milli Görüşün çekirdek kadrosunun Genel Merkeze dönüşü adeta küllerinden yeniden doğuşu gibiydi. Genel Merkezde teşkilatlarda ülkede ve dünyada çok büyük bir heyecan coşku ve ümit uyandırmıştı. Cevat Ayhan da Erbakan Hocayla birlikte 2003 yılında Mahalli İdarelerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak göreve başlamıştı. Sadece belediyelerle ilgilenmekle kalmaz tüm teşkilatla ilgilenirdi. Genel merkezde adeta koordinatör gibi görev yapar, herkesi çalışmaya zorlar genel başkan yardımcılarını, genel merkez çalışanlarını adeta arkadan ittirirdi, üzerinizdeki ölü toprağını atın, silkinin kendinize gelin derdi. Herkese görevine göre iş verirdi ve neticesini takip ederdi. Seçim sonuçlarını asla dert etmez ümitsizliğe kapılmazdı. “Biz çalışmakla ve gayretle mükellefiz, takdir Allah’ın” derdi. Genel Merkez bünyesinde Planlama ve Koordinasyondan sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı bu dönemde oluşturuldu, bu görev ilk olarak Cevat Bey’e verildi.
Ekibi Cevat Ayhan ile çalışmaya başlayınca tempoları katlanarak artmış, hafta sonu gece gündüz mefhumu olmadan yoğun bir çalışma temposuna girmişlerdir.
Kendisi çok çalışır, yanındakileri çalıştırmasını da bilir, bildiklerini aktarır öğretmeye gayret ederdi. Çalışanı takdir eder ve sahip çıkar, çalışmayanları da kırmadan kibarca ikaz ederdi.
Her hafta basın toplantısı yapar, basın toplantısı metnini teşkilatlara yerel medyalara, birçok gazeteciye ve kendisinden talep eden kişilere mail attırır veya faks çektirirdi.
Sorumlu olduğu illerdeki teşkilatlardan düzenli olarak haftalık ve aylık raporları ister takip eder ve sonuçlarını değerlendirirdi.
Müthiş bir bilgisayar kullanma isteği ve hevesi olan Cevat AYHAN, bilgisayar kullanımı ile ilgili yapılması gereken işlemler ile ilgili komutları sorar, söylenilenleri kendisinin cebinde taşıdığı küçük bir not defterine not alır bilgisayar üzerinde tekrar ederdi.
1996 model Toyota Corollası LPG’liydi, 2010 yılında rahatsızlandığında 600.000 km’yi geçmişti, 14 yaşındaki bir araç için olağanüstü bir kilometre yapmıştı, çünkü teşkilatlara giderken kendi arabasını kullanır, yakıtını masrafını bakımını hep kendi cebinden karşılar genel merkezden ekstra ücret talep etmezdi.